‘Cemil Meriç: ‘Çıldırtacak Çelişkimiz!’

‘Cemil Meriç: ‘Çıldırtacak Çelişkimiz!’
Şair Yazar Burhan Sakallı: “Cemil Meriç ‘Benim trajedim şu; sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşacaklarla da konuşacak bir lakırdım yok. Tanzimattan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyor; aldanmak ve aldatmak. Avrupa’yı tanımamak gaflet; Avrupa’yı tanıyan ise ülkesinden kopuyor. İşte bizim çıldırtacak çelişkimiz’ diyor”

Şair Yazar Burhan Sakallı, “Cemil Meriç  ‘Benim trajedim şu; sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşacaklarla da konuşacak bir lakırdım yok. Tanzimattan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyor; aldanmak ve aldatmak. Avrupa’yı tanımamak gaflet; Avrupa’yı tanıyan ise ülkesinden kopuyor. İşte bizim çıldırtacak çelişkimiz’ diyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi mütefekkir şair, yazar Cemil Meriç’i vefatının 35. yılında anmak üzere “Cemil Merç’in Bu Ülkesinden Bu Güne Bakmak” konulu bir konferans düzenledi. İl Halk Kütüphanesi salonunda Prof. Dr. Bekir Biçer’in yönetiminde gerçekleşen konferansta konuşan şair, yazar Burhan Sakallı, “Cemil Meriç sağcı, solcu değil ama antiemperyalist olduğu kadar büyük idealleri olan, büyük bedeller ödeyen, kültür ve inanç sancıları çekmiş, Türkiyeli bir yerli aydındır” dedi.

Sakallı konuşmasında şunları söyledi:

MÜNZEVİ YAŞADI

Meriç neredeyse çocukluğundan ölümüne kadar; kimi zaman kendi iradesiyle, kimi zaman da iradesi dışında, hayatının sonuna kadar münzevi yaşamıştır. Bir metinde kendini “…Ben de kendimi tahlil edeyim mi? Ya Reyhaniye kahvehanelerinde ömür çürüten, vaktiyle lise de okuyan ve çalışan fakat istidadı olmadığı için vazgeçen basit, âdi bir genç veya gözlerini, hayatını hakikat uğruna feda ederek nesli âti destanlarına bir zafer ve fedakârlık numunesi olarak kalacak bir insan” diye tarif ediyor.

YAZMAYA ORTAOKULDA BAŞLADI

Meriç ortaokuldan itibaren önce yerel gazetelerde, sonra dergilerde ve ulusal gazetelerde yazan, tercümeler yapan birisi. Fakat kitabı ‘Bu Ülke’ bir anlamda Cemil Meriç’in; Hint’i anlattığı Bir Dünya’nın Eşiğinde diye sonradan isimleştirilen kitabını saymayacak olursak en önemli kitaplarından belki de ilkidir.

Rus Romancılar “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” derler. Galiba Abdullah Harmancı’da bunu “Hepimiz Mustafa Kutlu’nun cebinden çıktık” diye tevil etti, Türkçeye çevirdi. Bu anlamda belki Cemil Meriç’in sonra yazdığı bütün kitapları Bu Ülke’nin paltosundan ya da başka deyimle  cebinden çıkmıştır denilebilir. Bu Ülke onun bütün kitaplarının çekirdeğidir. ‘Bu Ülke’ ile ilgi bir tanımlamasında “Eğer ‘Bu Ülke’ olmamış olsaydı muhtemelen bundan sonra yazacağım bir sürü kitap yazılamazdı” diyor. İlk defa 1974 yılında yayınlanan ‘Bu Ülke’ 1985’e kadar beş baskı yaptı. 1985’de anlaştıkları yayınevi ise bugüne kadar 65. baskıya ulaştı.

NEF’İ GİBİ O DA İDAMLA YARGILANDI

Beş bölümden oluşan Bu Ülke Siham-ı Kaza diye başlıyor, Biz ve Onlar diye devam ediyor. Siham-ı Kaza Türk edebiyatının en büyük şairlerinden Nef’i’nin bir anlamda Kaza Okları diye tercüme edebileceğimiz meşhur hicviyeleridir… Nef’i’nin başına gelenlerin bir bölümü Cemil Meriç’in de başına geliyor. Nef’i hicviyelerinde babasından başlayarak dönemin sultanlarına kadar herkesi tenkit ediyordu ve bunu hayatıyla ödedi. Cemil Meriç de iyi bir hiciv ustası, iyi bir tenkitçi ve henüz 23 yaşındayken idamla yargılandı. Bundan kısa bir süre donra 1939’da, Hatay Türkiye’ye iltihak ediyor.

ŞİİRİ VAR ŞAİR DEĞİL, ROMANI VAR ROMANCI DEĞİL!

Cemil Meriç şiir yazıyor ama şair değil. Basılmış şiir kitabı yok. Şöyle bir öyküsü var;

“henüz 11 yaşındayken, yazdığım ilk şiirimi Dar-ül Muallim mezunu edebiyat öğretmenime gösterdim. Şiiri okuduktan sonra, yarım saat o şiirim aleyhinde nutuk çekti, beni sınıfta paçavraya çevirdi. Yetmezmiş gibi gidip babama beni şikâyet etti”

Cemil Meriç babasının kendisine bir ayar verdiğini, öğretmeninin bu davranışından sonra başka kabiliyetlerinin ortaya çıktığını ve resim yapmaya başladığını anlatıyor. Ve iki hafta da bir defter dolduracak kadar şiir yazdığını da anlatıyor. Peki, Cemil Meriç bir romancı mı? Hayır, romancı değil ama roman denemeleri var. Ve hem Türk romanını hem de dünya romanını çok iyi biliyor. Mesela ben Ahmet Mithat Efendi’nin çocuğuyum diyor. Ahmet Mithat Türk romanını en fazla halka indiren, en fazla yazan ve üreten, Türk edebiyatının en önemli yazarlarından ve romancılarından birisidir. Dolayısıyla Cemil Meriç’in bir romancı boyutu da var. 38 yaşında Kenzven hastanesinde göz ameliyatı için Paris’e gittiğinde burada 7-8 ay geçiriyor ve orada ‘Kenzven Geceleri’ diye bir roman denemesi olmuş,formel anlamda sosyolog da diyemeyiz ama hem dünya sosyolojisini hem de Türkiye  sosyolojisini iyi bilen biridir. Bir kitabında dediği gibi ilk sosyolog, ilk sosyalist; şair tabiatlı, şiir yazan, romana yatkın birisi olduğunu söyleyebiliriz.

MERİÇ’İ ETKİLEYEN KONYALI

1966 yılında bir Konya yolculuğu var. Burada tanıştığı bir insan Cemil Meriç’e “Sen kimsin, zaten bizden değilsin” diyor. “İlk defa kendimin dışında birisiyle temasım o Konya yolculuğunda bana ‘Sen bizden değilsin’ diyen o gençle oldu, diye anlatır.

17 YAŞINDA AVRUPALI YAZARLARI TAKİP EDERDİ

Henüz 17 yaşında Antakya’da lise öğrencisiyken, Andre Gide’in çıkardığı dergiye abone olarak takip etmiştir. Aynı yıllarda iki Fransız ve bir Türk gazetesine de abonedir.

HAYATIN KIYICILIĞINDAN KİTAPLARA SIĞINDI

Balkan savaşları döneminde Hatay’a göç eden bir ailenin üçüncü çocuğudur. Arkadaşları genel olarak onu itip ötekileştirince “Bende kitaplara ve kütüphaneme sığındım” diyor. Durum yaşı ilerledikçe de değişmiyor, “Hayatın kıyıcılığından ancak kitaplara ve kütüphanelere sığınarak korunabildim. Aslında gönlümden geçen, miskinler tekkesi dediğim o fildişinde kalmak ve yaşamak değildi. Gelin görün ki gözlerimin olmaması beni buna mahkûm etti” diyor.

MADDECİLİKTEN KÜLTÜRE VE İRFANA YÖNELDİ

“İmandan şüpheye, şüpheden inkâra, inkârdan maddeciliğe benim yolculuğum. Bütün bir gençliğim Allah’sız çöllerde akan bir ırmaktır. Marks’ın ve şakirtlerinin bendeki etkileri budur ” diyor. Meriç o maddecilik kısmında kalmayıp bu sefer kültüre, kültürden de irfana dönmeyi başarabilmiş bir insan. Acaba gözlerini erken yaşta kaybetmemiş ve üretebilecek bir insan için erken olan yaşta vefat etmemiş olsaydı yolculuğu nereye kadar devam ederdi, onu bilmiyoruz. Ama gözlerini kaybettikten sonra yazdığı eserleri bize bu konuda fikir veriyor.

STALİN’İN KİTABINI TERCÜME ETTİ

Lise üçüncü sınıfta Madde ve Kuvvet’i okuyor. Fransızlar onun varlığını sorun olarak görüp liseyi bitiremeyince gittiği İstanbul’da Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanışıyor. 17-18 yaşındayken Stalin’in Teori ve Pratik’ini tercüme ediyor. Aynı dönemde batılı bir yazarın maliye ile 400 sayfalık bir kitabını tercüme ediyor ama kendi adına basılmadığı gibi tercüme parasını da alamadığını kitaplarında yazıyor. Yargılandığı mahkemede Marksist olduğunu söylemiş ama bununla ilgili “Mahkemede Marksist olduğumu söylediğim dönemde henüz bir işçinin elini bile sıkmamıştım. Marksist oluşum tümüyle teorik olduğu gibi Türkçülüğüm de tümüyle teoriktir” diyor.

Meriç 18 yaşını tecessüsün yıldızlara yelken açtığı, fetih ve macera çağı olarak tanımlıyor ve “19’unda putperesttir insan” diyor. Çocukları ve gençleri anlamak için bunlar bize ipucu olabilir.

CEMİL MERİÇ’TEN ÖĞRENECEĞİMİZ ÇOK ŞEY VAR

Bir yazar “Elimde imkân olsa Bu Ülke’yi okullarda okuma kitabı olarak öneririm diyor. Hakikaten Cemil Meriç’in kitaplarından hepimizin öğreneceği çok şey var. Eğer bugün yaşadığımız, gençlikle ilgili bir buhran varsa, aydınlar ve entelektüellerle ilgili bir buhran varsa; daha doğrusu bugün düşünce ya da inanç buhranı varsa bu konuda Cemil Meriç bizim için iyi bir referans, iyi bir yol gösterici olabilir. Cemil Meriç’in anlattığı Türk aydını ile 70-80 sene sonra karşılaştığımız Türk aydını, münevveri arasında çok fazla bir fark yok.

1920’LER DE 2000’Lİ YILLARIN FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞ

Bu ülkede çok ciddi anlamda Türk entelektüllerinin, aydınlarının ciddi bir sorgulaması ve eleştirisi var. Bu eleştiri ve sorgulamalar bugün de ne yazık ki geçerliliğini koruyor. Köklerine inememek, kendi insanına uzak düşmek mesafeli olmak, kendi yaşadığı ülke ve coğrafyanın değerleriyle barışık olamamak hatta düşmanca bir tavrının olması o günden bu zamana maalesef çok değişmiş değil. Dolayısıyla Cemil Meriç 1920’lerde, 30, 40’larda aslında 2000’lerin Türkiye aydın ve entelektüelinin fotoğrafını çekiyor.

İDEOLOJİLER AKLIMIZA GİYDİRİLMİŞ DELİ GÖMLEKLERİDİR

Kendisi de söylüyor; Cemil Meriç sağcı mı; asla sağcı değil. Solcu mu hayır asla değil. Ama büyük bir arayışı olan, büyük varlık sancıları çeken, büyük bedeller ödeyen, kendisini Türk irfanına adayan münzevi ve meraklı, ilgili bir aydın. Kendisi de söylüyor “Sağ okumuyor, boşuna bağırıyorum. Sol diyalogdan kopuk, küskün” diyor. Bir röportajında “Benim gibi bir adam ne sağcı olabilir ne solcu olabilir. Ben hiçbir kilisenin papazı ve rahibi olamam. İdeolojiler aklımıza giydirilmiş deli gömlekleridir diyen adamın kendini sağcı ya da solcu olarak ifade etmesi zaten mümkün değil. Çünkü baştan bu ideolojilerin batı kaynaklı olduğunu söylüyor. Bu noktada güzel bir sözü var; ”Bir entelektüelin, bir aydının başlıca görevi önce kendi öyküsü ve değerlerini yabancı ve düşman milletlere karşı savunmaktır” diyor. Dolayısıyla sağcı, solcu değil ama antiemperyalist olduğu kadar büyük idealleri olan, büyük bedeller ödeyen, kültür ve inanç sancıları çekmiş, Türkiyeli bir yerli aydındır.

MERİÇ’İN GÖZÜNDEN TÜRK AYDINININ ALINYAZISI

Cemil Meriç  “Benim trajedim şu; sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşacaklarla da konuşacak bir lakırdım yok, diyor. Tanzimattan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyor; aldanmak ve aldatmak, diyor. 1839’dan beri bu ülke su alan bir gemidir, diyor. Dolayısıyla batılaşma, çağdaşlaşmaya bakışını anlatıyor. Avrupa’yı tanımamak gaflet; Avrupa’yı tanıyan ise ülkesinden kopuyor. İşte bizim çıldırtacak çelişkimiz” diyor. Tam da bugünlere denk düşen bir tespit değil mi? Şimdi de hükümete karşı propaganda olarak Türkiye bir doktor, bir mühendis kaybetti, Avusturya, Almanya bir doktor veya mühendis kazandı diye sosyal medyada yapılmaya çalışılan propagandalar buna örnektir.

KÖSEOĞLU; SAKALLI’YA MiNYATÜR SİKKE PLAKETİ TAKDİM ETTİ

TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu konferans sonunda yaptığı konuşmada “Çok istifade ettiğimiz bir program icra edildi ve salonda bulunan seçkin dinleyicinin katkıları ve soruları ile program bir kat daha güzelleştiği bu  faydalı program vesile ile Sakallı’ya ve katılımcılara teşekkür ediyorum” dedi. Ardından şair, yazar Burhan Sakallı’ya aslı Mevlânâ Müzesi’nde bulunan sikkenin minyatür plâketini takdim etti.

AK Parti Karatay İlçe Başkanı Mehmet Genç, Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Polatlı eski Belediye Başkanı Yakup Çelik, Gazeteci Yazar Hüseyin Öztürk ve TRT İstanbul Radyosu program yapımcısı Saniye Öztürk’e de TYB yayınlarını takdim etti.

(Haber Merkezi / Haber Kent)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.